Bedenimiz, mükemmel işleyen, yakıt olarak oksijen kullanan bir mekanizmadır. Bu mekanizmaya dışardan zarar verilmezse, 120 yıl sağlıklı yaşama potansiyeline sahiptir. Zaman zaman bedenimizi korumayı bilmediğimizden, zararlı besinlerle beslendiğimizden, kimyasal maddelere maruz kaldığımızdan, bazen de kaçınılması mümkün olmayan çeşitli modern yaşam koşullarımızdan bu mükemmel mekanizmada aksaklıklar ortaya çıkıyor. Doğal yaşama göre programlanmış bir mekanizma olan, bedenimiz; kimyasallarla dolu ve teknolojik yeni dünya koşullarına uyumda güçlükler çekiyor. Bedenimiz bu tanımadığı program dışı etkenlere karşı korumasız kalıp, desteğe ihtiyaç duyuyor. İşte, bedenimiz bu ihtiyaç duyduğu yardımı, “Ağrı” ile bize bildirmeye çalışmaktadır. Ağrı bedenimizin “imdat-yardım” sesidir. İşte bu ses arttığı zaman rahatsızlanmaya, hastalanmaya başlıyoruz. Önce kendi ve yakın çevremizdeki insanların deneyimlerinden faydalanarak iyileşmeye çalışıyoruz. Bu yardımlar yeterli olmazsa daha fazlasını almak üzere sağlık kuruluşlarına başvuruyoruz. Sağlığımızı düzeltmek yerine belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımlar hastalığın daha da ilerlemesine neden olabilmektedir. Geleneksel laboratuvar tetkiklerinde herhangi bir şey bulunamadığında, şikayetlerin psikolojik olduğu düşünülerek yaşamımıza psikotik ilaçlar ilave edilmektedir.
Bedenimizi hastalandıran asıl etken; "aşırı toksik-zararlı madde” birikimi veya vitamin, minarel gibi bazı "eksiklikler" olabilmektedir. Bedenimize zararlı toksik maddeler; mikroplardan salgılanan toksinler olabildiği gibi, yediklerimiz-içtiklerimiz içindeki koruyucu kimyasal katkılar, kullandığımız günümüz temizlik maddeleri, mobilyalar, boyalar, giysiler ve kozmetiklerin yapımında kullanılan kimyasallar ve ağır metaller olabilir.
Kullandığımız, elektrikli, elektronik aletlerdeki "manyetik dalgalar" da bedenimizin tanımadığı zararlılardır ve hücrelerimizin enerji boyutunda bozukluklar yapmaktadır. Bu toksik-zararlı maddeler bedenimize nasıl zarar veriyor? Bu toksinler, dokularımızın işleyişi için gerekli alkali ortamı bozarlar, buralarda ciddi asitleşmeye ve oksijensizliğe neden olurlar. Bedenimize, dışardan giren zararlıların, detoksifikasyonunda (zararsız hale getirme) veya vücuttan atılmasında bir takım bozukluklar olduğunda, sorunlar hastalıklar baş gösterir. Toksinlerin zararsız hale getirilebilmesi için besin değeri yüksek, vitamin ve minarelden zengin beslenme modelleri ile beslenmemiz gerekmektedir. Günümüzde besin değeri düşük, kimyasal katkıları fazla besinlerle beslenmek durumunda kaldığımızdan eksiklikler baş göstermektedir. Bu eksiklikler sonucu toksinlerin vücudumuzdan atılmaları veya zararsız hale getirilmeleri mümkün olamamaktadır.
Toksinlerin artması veya zararsız hale getirilememesi ile denge bozulması, içinden çıkılamaz hale gelince; hafif rahatsızlıklar başlar. Toksin birikimleri ve toksin artışı ile düzeltilemeyen dengesizlikler, ilerleyerek organ-doku düzeyinde hasara neden olarak, geleneksel tıbbın tanımladığı "hastalık" tablosunu oluşturur. Geleneksel laboratuar sonuçlarında da bozukluklar saptanır hale gelir.
Bedenimizdeki toksin artışı ve dokuların asidite yükünün fazlalığı, bedenimizin biyokimyasal boyutu dışında, enerjisel, mental-zihinsel ve ruhsal boyutlarını da yüksek oranda etkilemektedir. Bu nedenle; enerjisel boyut düzeyinde, elektriksel akım etkilerinden, elektronik manyetik alanlardan etkilenmeler olmaktadır. Zihinsel ve ruhsal olarak düşünceler ve duygular dokuların dengelenmesini etkiler, toksin yükünün atılmasını değiştirir. Mutlu insanlar daha sağlıklı ve uzun yaşarlar çünkü pozitif davranışlar, düşünceler; ortamdan toksinlerin uzaklaştırılmasına ciddi katkılarda bulunur. Negatif düşünceler ve üzücü duygulanımlar ise vücudumuzda toksin birikimini arttırarak veya toksin atılımını azaltarak sağlığımıza ciddi etkiler yaparlar.
Organ-doku düzeyinde bozulma ciddi düzeyde olmadığında geleneksel klasik tanı-muayene yöntemlerinde ve laboratuvar ölçümlerinde sonuçlar normal çıkabilir. Klasik yaklaşımlar, sağlık ile hastalık arasındaki dönemlerde değerlendirme olarak yetersiz kalabilmektedir. Yaygın kullanılan geleneksel laboratuvar ve görüntüleme tekniklerinde herhangi bir bozukluk saptanamadığında, yani hastalık tam belirgin olmadığında bu durum psikolojik olarak değerlendirilebilmektedir. Hastalıklardan korunma yolları da yeterince anlatılamadığında ve uygulanamadığında hastalık tablosu belirgin hale gelmektedir. Bu aşamada artık “dengeleme” çok zor veya imkansız hale gelebiliyor. Böylece, sürekli ilaç kullanmanız gereken kronik-süregelen bir hastalığımız oluyor veya ameliyat olarak bir organınızı kaybetmenize neden oluyor.
Laboratuvar verileri ve görüntüleme teknikleri ile bir şeyler saptanamadığında, yani; sağlıkla hastalık arasındaki dönemde, hastanın ayrıntılı hastalık hikayesi, yaşam biçimi ayrıntılı sorgulanmalı, özel muayene ve tanı testleri (Applied Kinezyoloji, Vegatest, Proquant v.b) kullanılabilmektedir. Bu yöntemlerle hastalık düzeyine gelmemiş rahatsızlıkların tanınması ve çözümlenmesi daha kolay oluyor. Böylece; vücudumuzdaki organların tamamen fonksiyonlarını kaybetmeleri, rahatsızlıkların çözümsüz hale gelmesi, sürekli ilaç kullanımı önleniyor. Bedenin denge ve organ fonksiyonlarını daha da kötüleştirebilecek yan etkileri önlenmiş oluyor.
Dengeyi toksinler lehine bozan temel nedenin, ayrıntılı hastalık hikayesi, özel muayene ve tanı (Applied Kinezyoloji, Vegatest) yöntemleri kullanılarak bulunması önem arzetmektedir. Dengeyi bozan etkenin; biyokimyasal, fiziksel, enerjisel, mental-zihinsel veya ruhsal boyutta neler olabileceği araştırılmalıdır. Nedene göre; tedavi uygulamalarının hangileri, bu kişiye en yararlı olacak ise o yöntemler kullanılmalıdır. Rahatsızlığın birden çok boyutta olması, her boyutun ayrı ayrı tedavi edilmesini gerektiriyor.
Hastanın tedavi önerilerine uyumu, kişiye özel tavsiyelerin yapılması ağrı tedavisinde en değerli faktördür. Siz de vücudunuzun artık dengelerini koruyamadığını, toksin birikimi nedeniyle çabuk yorulduğunu veya rahatsızlıklarınızdan bir türlü kurtulamadığınızı düşünüyorsanız; bunu yaşlanma olarak değerlendirmeyiniz. Bu durum hastalık tanımlaması öncesi sağlıklı gibi göründüğünüz bir dönemdir. Bu sorunlarınıza en uygun çözümleri istemeli ve bulmalıyız.