Günümüz toplum bireylerinin %70-90’ının yaşamının herhangi bir döneminde en az bir kez bel ağrısı çektikleri saptanmıştır. Akut bel ağrısı olgularının %75-85’i ilk akut atak sırasında, 6-8 hafta içerisinde herhangi bir tedaviye gerek kalmadan iyileşebilmelerine karşın, bunların % 38’inde bir yıl içinde ikinci atak, subakut bel ağrısı olanların % 41’inde ve kronik bel ağrısı olanların % 81’inde aynı yıl içinde yeni akut atak gelişebilmektedir. Burada önemli olan ilk akut atağı önleyebilmek ve hastalığın kronikleşmesine engel olabilmektir.
Bel ağrısı yapan hastalıklar genellikle romatolojik, neoplastik, vasküler, infeksiyöz, travmatik, metabolik, ve mekanik nedenli olabilir. Bunların en sık görüleni mekanik ve romatolojik patolojilerdir. Tanı konması gereken patolojiler neoplastik, infeksiyöz ve vasküler nedenli bel ağrılarıdır. Akut bel ağrılarında neden çoğu kez nonspesifiktir. %95’inde mekanik nedenler baskındır. Klinik ve radyolojik incelemeler sonucu bel ağrılarının %90’ında neden spondiloz ve osteokondroz olarak saptanmıştır. Mekanik kaynaklı bel ağrılarında akut atak, nedene ve yapılan sağaltıma bağlı olmaksızın %80-90 altı haftada düzelir. Olguların %60’ı ilk haftada işine döner. Mekanik bel ağrısı, altta yatan neoplastik, metabolik, infektif ve inflamatuar bir neden olmaksızın anatomik veya fonksiyonel bir bozukluğa bağlıdır.
Mekanik bel ağrıları; fiziksel aktiviteyle artan, istirahatla azalan, sıklıkla normal anatomik yapının aşırı kullanımına, yaralanmasına veya deformitesine bağlı olarak ortaya çıkan durumları tanımlar.
Bel rahatsızlıklarının tamamı mekanik rahatsızlıklar değildir. Bel ağrısını radyolojik görüntülemelere bakarak “bel fıtığı” gibi mekanik bir nedene bağlamak, kolaydır. Ancak bu mekanik nedeni ortadan kaldırdığınızda düzelme olacak mıdır? Düzelme ne kadar sürecektir? Bel ağrısına neden olan gerçek nedenlere yönelik kalıcı tedaviler yapılmadan uygulanacak cerrahi girişimler başarısız olacaktır. Ani bel ağrısının uyarıcı işaretleri dikkate alınır, iç organların hastalıklarından korunma yolları sağlanırsa, daha kolay ve kalıcı olarak tedavi edilebilir. Bu durumda ileri girişimsel ağrı tedavileri veya ameliyatlara gerek kalmaz.
Bel ağrısında doğru teşhis ve tedaviyle yüz güldürücü sonuçlar alınabilir. Doğru teşhis için hastalığın ayrıntılı hikayesi, fiziksel muayene, laboratuar tetkiklerine ve radyolojik görüntüleme tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. İlk görüşmede tanı ve ağrıyı gidermek, hastanın aktivitesini artırmak için erken tedaviye başlanmadır. Asıl teşhis genellikle tüm tanı testleri bittikten sonra konmaktadır.
Ancak klasikleşmiş muayene ve teşhis-görüntüleme yöntemleri hekimi çok yanıltabilmektedir. Özellikle sadece görüntüle yöntemlerine bağlı kalınarak yapılan yaklaşımlar, yanlış teşhislere neden olabilmektedir. Hastanın şikayetleri ile uyumsuz radyolojik görüntülemeler olabilmektedir. Ağrı tanı ve tedavisinde hasta hikayesi, özel tanı muayene yöntemleri (uygulamalı kinezyoloji), laboratuvar ve radyolojik görüntüleme yöntemleriyle beraber değerlendirilmelidir. Sadece radyolojik görüntüleri ve bel ağrısı şikayeti birleştirilerek konulan teşhisler yanılgılara neden olabilmektedir.
Sonuçta bel rahatsızlığı nedeniyle ciddi omurga-bel cerrahileri uygulanmaktadır. Yeterli ve çok üst düzeyde kaliteli, modern cerrahi müdahaleye rağmen, bel ağrısı kısa, orta veya ileri vadede tekrar eskisi gibi yada daha artarak ortaya çıkabilmektedir. Cerrahi sonrası daha iyi radyolojik görüntülere rağmen hastanın şikayetleri devam edebilmektedir. Çok güzel ve başarıyla yapılmış bir ameliyata rağmen ağrı geçmemiş durumda olabilmektedir.
Tedavi yönteminden bağımsız olarak yeni başlayan bel ağrılarının % 40 ’ı ilk 1 hafta içinde % 60 – 80 ’i 3 hafta içinde ve % 90 ‘ı 2 ay içinde daha iyi hale gelir.
Bel ağrısı, karakteri gereği, hastanın bütünsel olarak değerlendirilmesini gerektirir. Bel ağrısı bir sonuçtur. Ağrınız, bedeninizde birçok iç organın çeşitli düzeylerde bozukluklarının yansıma veya toksin (zararlı madde) yükünün artışının bir işareti olabilir. Bu nedenle bel ağrısını sadece radyolojik görüntüleme yöntemleri ile omurgadaki bir fıtığa bağlamak ve bu şekilde tedavi planlamak yetersiz, hatta başarısız tedavilere neden olabilir. Tedavide bir çok yöntemin ve gastroentereloji, fizik tedavi-rehabilitasyon, beyin cerrahisi, nöroloji, ortopedi gibi branşların desteği alınmalıdır. İleri aşamalara gelmiş ağrı durumlarında cerrahi gereksinimlerin göz ardı edilmeden, kalıcı hasar gelişmeden tedavilerinin yapılması gerekmektedir. Bel ağrılarında acil cerrahi gereksinimi olabilmektedir. Kas gücü-hareket kaybı durumunda ilk 24 saat içinde cerrahi uygulanmalıdır.
Yatak istirahati, 2-3 günü geçmemeli ve erken dönemde gündelik yaşama geçme ve egzersizlere başlama sağlanmalıdır. Bu amaçla tanıya göre tetik nokta injeksiyonları gibi minimal girişimsel tedavilerle erken ağrı kontrolü sağlanmalıdır. Sonrasında yapılacak bel egzersizleri, fizik tedavi ve ultrason uygulamaları, kısa süreli rahatlama sağlayabilen uygulamalardır. Hareketsizlik, ciddi kısıtlılık bel ağrısı tedavisini olumsuz etkileyen en önemli unsurlardandır.
Non-steroid anti-inflamatuar ağrı kesici ilaç grubu, ağrı ve yangıyı azaltırken ciddi yan etkilere sebep olabilirler. Ağrı kesici ilaçlar akut dönemde ağrı sağaltımı için kullanılmalı, teşhis konularak nedene yönelik tedavilerin başarısından sonra hızla kesilmelidir. Nedene yönelik tedavilerin sonuçlarının gecikmesi durumunda ise analjezik ilaçlar destek amaçlı kullanılmalıdır. Hastaya önerilen ilaçların yan etkilerinin olması kaçınılmazdır. Hastanın bu konuda bilgilendirilmesi, tedaviye uyumunu kolaylaştırır. Hatta, olası yan etkilerle başa çıkmak için öneriler ve ilaçlar birlikte verilebilir.
1 - Tümörler
Kemikle ilgili olarak en sık olarak bir tür kan hastalığı olan Multipl Myelom gelir. Bir kanserin yayılması ile olanlar %85 oranda; meme , prostat , akciğer , böbrek ve tiroid kanserleri kemiğe yayılım gösterir. Metabolik kemik hastalıkları , epidural enfeksiyon , vaskülitler bel ağrısı nedeni olabilir. Bütün bunlar radyolojik görüntülemelerle kolayca tespit edilebilir.
2 - NÖROLOJİK SEBEPLER
Myelopati , omuriliğe bağlı hasalıklar, şeker hastalığı gibi hastalıklara bağlı bel sinirlerinde rahatsızlık, nöropati , multipl skleroz ( MS ) ve benzeri hastalıklar, kas hastalıkları da bel ağrısı nedeni olabilmektedir.
3 - YANSIYAN AĞRI
Bel ağrılarında sadece kemik omurga ve etrafındaki faset eklem, kas, ligaman, disk gibi yumuşak dokulara bakılarak odaklanılması, geniş değerlendirmelerin yapılmaması, tedavilerin geçici veya başarısız olmasında temel etken olabilmektedir. Bu şekilde yıllar, aylar, haftalar hatta günler sonra bile ağrı tekrar eskisi gibi ortaya çıkmakta ve kontrolü sağlanamamaktadır. Bazen ameliyattan çıktıktan saatler sonra bile ağrı aynı şekilde devam etmektedir.
Batın organlarının özellikle karaciğer, sindirim organları, kalın barsak, pelvik organlardan kadınlarda; uterus, overler, mesane, erkeklerde; mesane, prostat gibi organların ağrı yansımaları gözden kaçırılmamalıdır. Ani bel ağrılarında böbrek taşı, aort anevrizma ruptürü gibi durumlarda oluşan ağrılar da bel bölümünde hissedilebilir, bu durumlarda dikkatli olunmalıdır.
4 - MEKANİK SEBEPLER
Disk ile ilgili problemler:
Omurlararası disklerde genelde fıtıklaşma arka bölgeden olur. En sık olarak 4-5. bel omurlarının hizasında ortaya çıkar ve o bölgede sinir sıkışmalarına neden olur. Siyatik siniri oluşturan bölgede bir sıkışma olursa bu genelde siyatik ağrısı olarak tarif edilen, öksürmekle, arabada seyahat ederken ve öne eğilmekle artan bıçak saplanır gibi bir ağrıya sebep olur.
Sırtımızda hemen hemen boyun bölgesinden başlayıp kalçamızdan daha aşağıya kadar uzanan ve omurilik kanalını oluşturan 31 adet omur vardır. Bu omurlardan beş tanesi fıtıklaştığı zaman sorunlar yaşanan bel bölgesinde bulunur. Bu omur kemiklerinin arasında hareketi kolaylaştıran, omurganın dayanıklı olmasını sağlayan ve darbelere karşı koruyucu görev yapan disk şeklinde özel bir bağ dokusu bulunur.
Bu disk iç ve dış tabaka olmak üzere iki kısımdan oluşur. Dıştaki tabakanın yapısı bozulunca içte bulunan yumuşak tabaka dışarıya doğru taşar. Bu taşan (fıtıklaşan) kısım omurilik kanalındaki sinirlere baskı yapar ve bu sinirleri sıkıştırır. Bazen de bu fıtıklaşan bölgeden kimyasal maddeler salgılanır ve ağrı hissedilir. Bu şekilde ortaya çıkan hastalığa bel fıtığı denir.
Toplumun yüzde 80′inden fazlası en az hayatında bir kere bel ağrısı çekmektedir. Bu sebeple doktora başvuranların sayısı oldukça fazladır. Sıklıkla orta yaşlarda görülür fakat her yaşta ortaya çıkabilir. Oturarak çalışan ve de bunu yanlış bir sandalye üzerinde yapan kişilerde bel fıtığı görülme ihtimali yüksektir. Ağır yük kaldırmak zorunda olanlar, spor yaparken dikkatsiz davrananlar, egzersize ısınmadan başlayanlar, duruş ve oturma bozukluğu olanlar risk altındadır.
Hemen hemen her hastalıkta risk faktörü sayılan sigara ve alkol kullanımı da bel fıtığını tetikleyebilir. Stresli ve huzursuz bir yaşamı olanların da bel fıtığına yakalanması muhtemeldir. Bu risklere ne kadar çok maruz kalıyorsanız bel fıtığı olma ihtimaliniz de o kadar fazladır. Bu faktörlerin yanında kalıtsal (aileden gelen) faktörleri de unutmamak gerekir. Ailesinde bel fıtığı olanlar risk altındadır.
Bel fıtığının oluşmasında yapılan bilinçsiz ve düzensiz hareketler ile ağır yük kaldırmak önemli rol oynamaktadır. Çok hafif bir yük kaldırıldığında bile bel fıtığı ortaya çıkabilir. Örneğin; eğilerek bir şey kaldırdığımızda bu yük sırtımızın her bölgesine eşit olarak dağılmaz. Düzensiz dağılan yük de bel fıtığı oluşumuna neden olur.
Bir diğer neden ise bu disklerin beslenmesinin bozulmasıdır. Yaşımız ilerledikçe bu diskleri besleyen damarlar ve diskteki su miktarı azalır. İçindeki su miktarı azalan ve yeterince besin alamayan disk küçülür. Bu yüzden iki omur arasındaki mesafede azalmış olur. Bu olumsuzluklarla beraber beslenmesi azalan dolayısıyla da oksijen miktarı azalan diskte bir de fiziksel hareketlerden kaynaklanan bozulma görülür. Diskteki hücre sayısı da azalır.Bu etkilerden dolayı kişinin yaptığı yanlış bir hareket sonrasında içteki kısım dışarıya doğru çıkar ve bel fıtığı oluşur.
Bel fıtığının en büyük belirtisi belde ve bacakta oluşan ağrıdır. Hasta doktora gittiğinde belimin ağrısı bacağıma vuruyor der. Ama sadece bel veya sadece bacak ağrısı da olmuş olabilir. Bacakta uyuşma, güç kaybı görülebilir. Ayrıca daha önce yaptığı hareketleri yapmada zorlanma, hareket kabiliyetinin kısıtlanması ve yürürken topallamak görülebilir. Bel fıtığının daha ilerlemiş ve şiddetli şekillerinde cinsel bozukluklar, idrarını ve büyük abdestini yaparken zorlanmak ya da idrarını tutamamak görülebilir. Bacaklarda felç oluşabilir ya da bacağın hissetmesi azalabilir.
Her bel ağrısı bel fıtığı değildir. Kanser, romatizma, bel kayması, spor yaparken belini incitmek gibi bir çok sorun bel fıtığı gibi belirtiler verir. Bu yüzden teşhis koyarken dikkatli olmak gerekir. Bel fıtığı teşhisinde MRI önemli bir yer tutmaktadır. Bu yöntemle sorunun nerde ve hangi dokuda olduğu kolaylıkla tespit edilebilir. Ayrıca bilgisayarlı tomografi kemiğin durumunu daha iyi ortaya koyduğu için tercih edilebilir. Bu görüntülerin, yapılan tetkikler ve klinik testler sonucu desteklenmesi gerekir. Çünkü görüntüyü yorumlarken yanlış yapmak tedaviyi de etkiler.
Bir çok faktör bel fıtığı oluşma riskini artırır.
Bunlar:
Bu faktörlerin bir ya da birkaçının bir arada bulunmasıyla oluşan yıpranma ve aşınma sonucu bel fıtığı gelişir. Fıtıklaşma haftalar, aylar hatta yıllar içerisinde kademeli olarak meydana gelir. Disk fıtıklaşmasının 4 kademesi şöyle sıralanabilir:
* Bulging (Balonlaşma): Disk zayıflamıştır. Ancak fıtıklaşma yoktur.
* Protrüzyon (Çıkıntı): Diskin şekli ve pozisyonu bir miktar değişmiş ve sinir kanalına doğru çıkıntı oluşmuştur.
* Herni (Fıtık): Jöle kıvamındaki nükleus, yırtılan anulustan çıkarak fıtıklaşmıştır.
* Sekestre Herni (Akmış fıtık): Anulustan dışarı çıkan nükleus sinir kanalı içine akmıştır.
TEDAVİ
Bel fıtığında çoğu zaman ameliyata gerek kalmadan tedavi mümkündür. İlaç tedavisi ve yatak istirahatı yapılacak ilk şeydir. Yatak istirahatıyla sinirlerin üzerindeki baskının hafifletilmesi sağlanabilir. Şikayetlerin oluştuğu ilk 24-48 saat içerisinde bölgeye soğuk uygulamak; ödem, kas spazmı ve ağrıyı azaltmak suretiyle yararlı olabilir. Ancak buz hiçbir zaman deriyle direkt olarak temas ettirilmemeli, havluya sarılarak en fazla 15 dakika süreyle uygulanmalıdır.
İlaç tedavisi için çeşitli ağrı kesiciler ve kas gevşeticiler kullanılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki akut ağrının tanı konmadan kontrolsüz olarak kesilmesi, hastanın kendisini korumasına engel olarak istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Akut dönemde uygulanacak bir başka tedavi ise fizik tedavi yöntemleridir. Fizik tedavi ile ağrının azaltılması, kas spazmının ortadan kaldırılması, esnekliğin artırılması amaçlanır. Soğuk ve sıcak uygulamaları, masaj teknikleri, germe-gevşeme egzersizleri uygulanabilir.
Yukarıda sayılan tedavi yöntemleriyle sonuç alınamayan hastalara girişimsel ağrı tedavileri önemli yarar sağlar. Bu işlemler baskı altında kalan sinirlerin olduğu bölgeye iğne ile girilerek, ağrı, ödem ve yangı giderici çeşitli ilaçların enjekte edilmesidir. Bu şekilde bölgenin kanlanması arttırılır, lenf drenajı sağlanarak toksik maddelerin hasarı önlenmiş olur. Böylece, ağrı şikayetleri rahatlatılır, fıtığın bulunduğu bölgedeki sinir baskısı hafifletilir.
Henüz fıtıklaşmanın oluşmadığı bulging ya da protrüzyon olgularında disk içine Termal Radyo Frekans (TRF) yöntemleri ve ozon enjeksiyonları yapılarak disk bütünlüğü korunmaya çalışılır ve ağrı giderilebilir.
Ameliyatla cerrahi tedavi; sinir basısı belirtileri (sürekli uyuşukluk, ciddi kas gücü ve refleks kaybı gibi) olan hastalarda ilk seçenek olarak düşünülmelidir. Yapılan geniş çaplı araştırmalarda bel fıtığı hastalarının sadece %5’inde cerrahi müdahale gerektiği saptanmıştır. Ameliyatla tedavi, cerrahi dışı yöntemlerin konuya hakim uzmanlar tarafından hasta uyumu ile beraber ağrının azalmasında yetersiz kalması durumunda uygulanmalıdır. Çünkü ameliyat sonrasında gelişebilecek ciddi sorunlar, hastayı içinden çıkılması daha da güç olan durumlara sokabilir.
Bel bölgesi gibi çok hassas dengelerin gerektiği bir bölgede, fiziksel düzen ve dengenin bozulması, disk organının kısmen veya tamamen çıkarılıp atılması kısa-orta-uzun dönemde yeni sorunlara yol açabilecektir. Tedavide amaç bel bütünlüğü ve mekaniğine en az zarar verecek yöntemi kullanarak ağrının azaltılmasını sağlamak olmalıdır.
Sonuç olarak çeşitli tedavi yöntemlerinin uygulandığı, bel fıtığı hastalarında “hastalık yoktur, hasta vardır” ana kuralını göz önüne alarak, hastaya özel, uygun tedavi yöntemi belirlenmelidir. Hastalık hikayesi ve ayrıntılı özel muayene yöntemleri uygulanmadan, sadece kısıtlı bir muayene ve radyolojik görüntüleme sonuçları ile bir yönteme karar vermek, hele de ameliyata karar vermek çeşitli sakıncalar doğurabilir. Acil olarak ameliyat edilmesi gereken bir hastaya ameliyat dışı tedavi yöntemleriyle zaman kaybettirmek ne kadar yanlışsa, ameliyatsız tedavi edilebilecek bir hastanın diğer yöntemler denenmeden ameliyat edilmesi de o denli kusurlu bir yaklaşım olacaktır.
İstatistiklerden de anlaşıldığı gibi “girişimsel yöntemler” dediğimiz çeşitli yöntemlerin ve fizik tedavinin birlikte uygulanması ile birçok bel fıtığı hastasında ameliyata gerek yoktur. Ağrı tedavisi, ağrının nedeninin ortaya koyularak ve kalıcı olarak çözümlenmesi şeklinde olmalıdır. Ameliyat geçici çözüm olacaktır, ameliyat sonrası en az bir-iki ay istirahat etmesi ve sonrasında 3-6 ay bel korsesi kullanılması önerilebilmektedir. Bu önerilere rağmen hastalar ağır işler yapamaz, hep belini koruyarak yaşar hale gelmektedir. Buna rağmen de sık sık bel tutulması ve hatta tekrar ameliyatlara ihtiyaç duyabilmektedir. Bu öneriler ameliyat öncesi yapıldıktan sonra ameliyat olmadan da bel ağrısı hafifleyecektir.
Korunma
Korunma; bel fıtığı oluşma risklerini en aza indirecek yaşam biçimini oluşturmakla sağlanabilir. Bu öneriler; ağır iş yapma, ağır kaldırma, poşet taşıma gibi öneriler değildir. Vücudun toksin yükünü arttıracak, sigara içme, çeşitli kimyasal maddelere maruz kalma, toksik oranı yüksek gıda tüketimi gibi durumlardan kaçınmak gerekmektedir. Ayrıca, ağrı gelişmesine kadar geçen sürede birikmiş toksinlerin, atılmasını kolaylaştıracak, hareketli yaşam modelleri oluşturmak, bol alkali su tüketimi, toksik madde atımını sağlayan organların desteklenmesi ile korunma sağlanabilmektedir. Bel ağrısının nedeni saptanmış (bozucu odak) ise ona yönelik uzun vadede yapılması gerekenler de önerilmelidir.
Diğer bel ağrısı nedenleri:
Faset eklemlerdeki genişleme bazen omurilik sinirlerini omurilik kanalında çıktığı noktalarda sıkıştırabilir. Ayrıca, belin arkaya bükülmesi sırasında veya belin sağa sola eğilmesi sırasında, gece yatakta dönerken artan ve bel fıtığındaki ayaklara kadar yayılabilen ağrının aksine bacakta dizlerin altına genellikle yayılmayan şiddetli bel ağrısına sebep olabilir. Faset eklemler aynı zamanda vücudumuzun uzaydaki dengesi konusunda özel denge reseptörleri taşımaktadır. Bu nedenle faset eklemde oluşan bozukluk ciddi duruş bozukluğuna sebep olmaktadır. Bu hastalardaki faset kitlenmesi üst düzeyde endişe ve kaygı yaratmaktadır. Bu endişe durumundaki hastalara ne türden bir tedavi(ameliyat dahil) önerilirse, kabul edecek durumda kalmaktadırlar.
Bir omurun diğer omurun üzerinden öne doğru kaymasıdır. % 80’i L5-S1 arasından olur. Yakınmalar, olası bir spinal dar kanala, ilgili kanalda gelişmiş olan disk hernisine ya da instabiliteye bağlı olarak çevre kas ve tendonlarda mekanik yüklenmelere bağlı olarak gelişir. Bu omur kaymasının bir ile dört arasında evreleri vardır. Bu evrelere ve hastanın klinik şikayetlerine göre koruyucu ve cerrahi tedaviler uygulanabilmektedir.
Yaşlanma ve dejeneratif hastalıklar spinalstenozun en sık nedenidir. Yaşa bağlı olarak omuriliği çevreleyen dokular yavaş yavaş kanalı daraltmaya başlar. Omurilik kanalı ve sinir çıkış kanallarının dejenerasyonu, faset eklemlerde, disklerde kireçlenme sonucu gelişir. Hareket, uzayan yürüme sonrası ağrı ve bacakta oluşan uyuşma, güçsüzlük sonucu durmaya neden olur. Şikayetler dinlenmekle geçer. Genelde görülme sıklığı yaşla beraber artar. Daralan sinir kanalında sinirin ve siniri besleyen damarların sıkışması sonucu uyuşma, keçeleşme, sızlama tarzında ağrı ortaya çıkar.
Bel fıtığından tamamıyla farklıdır. Ağrı daha çok bir süre yürüyünce başlar. Hasta dinlendiğinde geçer. İlerlemiş vakalarda bu yürüme süresi ve mesafesi kısalmaya başlar. Ayaklar vücudu taşıyamaz hale gelir. Bacakların her ikisinde birden yürüdükçe ortaya çıkan uyuşukluklar olur. Bu şikayet oturmakla ve öne eğik vaziyette çömelmekle geçer. Damarsal güçsüzlükten farklı olarak sadece ayakta durur vaziyetteki hareketlerde ortaya çıkarken, ağrı dışında uyuşma ve kuvvetsizlik yapması ve alt ekstremitearteryelnabazanların normal olarak alınması ayırt edicidir.
Teşhisinde yürüyüşle nörojenik güçsüzlük dışında, bel hareketlerinin özellikle geriye eğilme sırasında kısıtlı ve ağrılı olması, görüntüleme yöntemlerinde santral kanal çapının daralmış olması önemli bulgulardır.
Bu hastalığın tedavisinde konservatif olarak nonsteroidalantiinflamatuar ilaçlar, fizik tedavi yöntemleri çoğunlukla geçici de olsa etkilidir. Girişimsel ağrı tedavi yöntemleri bu hastalarda yaşam kalitesini oldukça artırır, bütünsel yaklaşımla yapılacak sistemik tedavilerle de daha başarılı sonuçlar almak mümkündür.
Kaslardaki, tetik nokta denen ağrılı latent veya aktif noktalar bele yayılan ağrıya sebep olabilir. Bel fıtığında görülen ağrı ile karışabilir. Basit muayene yöntemleri ile genelde tanı konabilir. Tetik nokta injeksiyonları ile özellikle ani kas spazmlarında oldukça başarılı sonuçlar alınır. İstirahat (1-3 gün) ve medikal tedavi ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Çoğunlukla dinlenme ile kendiliğinden geçebilen ağrılardır. Ancak yansıyan ağrıların ilk bulgusu kaslarda olmaktadır, iyileşse de nedene yönelik araştırmaların yapılmasında fayda vardır.