Kronik Yorgunluk Sendromu; kişiyi sosyal, mesleki, şahsî ve ruhsal olarak zor durumda bırakan yorgunluğun yanında; uyku bozukluğu, dikkat eksikliği, hafıza zayıflığı gibi şikâyetlerin de eşlik ettiği ve en az 6 aydan beri devam eden bir hastalıktır. Amerika’da görülme sıklığı %10 iken Türkiye’de %3-4 civarındadır. Bir başka deyişle şeker hastalığı ile hemen hemen aynı sıklıkta görülür. Daha çok eğitimli, çalışan 20-40 yaş arası kadınlarda görülse de her yaşta, cinste ve sosyoekonomik grupta görülebilir.
Hasta genelde yataktan zor kalkar, kendine gelemez, işine, dersine konsantre olmakta zorluk çeker, vücudunda yaygın kırıklık hisseder, sürekli olarak yorgun ve dinlenmemiş olduğunu söyler. Hastaların günlük yaşam aktivitelerinde %50’ye varan bir düşme olur. Bunların dışında hafif ateş, üşüme, boğaz ağrısı, boyunda şişlikler (lenfadenopati), farenjit, açıklanamayan genel kas zayıflığı, kas ağrıları, gezici eklem ağrıları, unutkanlık, baş ağrıları, duygulanım bozuklukları, hattâ depresyon gibi bulgular da görülebilir.
Kronik Yorgunluk Sendromu’nun sebebi tıbbi olarak henüz tam belirlenebilmiş değildir. Bazı uzmanlar sebep olarak bağışıklık ve sinir sisteminin hassaslığını gösterir. Ayrıca genetik, önceden geçirilmiş herhangi bir fiziksel rahatsızlık, cinsiyet, çevre, stres gibi etkenlerin de tesirli olduğunu gösteren bulgular vardır. Bu faktörlerin hastalığı başlatabileceği ya da geliştirebileceği düşünülüyorsa da henüz tam bir sonuca ulaşılmış değildir. Bazı hastalarda Epstein Barr Virüs (EBV) isimli virüsün antikoruna rastlanmış ancak hastalığın gelişiminde rol oynadığı kesinlik kazanmamıştır. Kansızlık, şeker hastalığı, tansiyon değişiklikleri, kalp ve damar hastalıkları, yeterli su içmeme de kronik yorgunluğa sebep olabilir. Bu hastalıkların ayırıcı tanısını mutlaka yapmak gerekir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda hücre içi asidoz tespit edilmiştir. Yani vücudun temizlemesi gereken atık maddeleri temizleyemeyip hücreler arası ortamda ve hücrede birikmesi sonucu ortaya çıkan durumdur. Ayrıca hormonal dengesizliğin sebep olabileceğinde dair de ciddi çalışmalar vardır.
Bu hastalığın teşhisini sağlayacak özel bir test şimdilik yoktur. Bu hastalığın teşhisi öncelikle Kronik Yorgunluk Sendromu’ndan şüphelenerek başlar. Kan sayımı, kan şekeri, enfeksiyon testleri, romatolojik testler, tiroid testleri gibi bir dizi tetkike dayanarak başka bir hastalık bulunup bulunmadığı belirlenir ve hastanın hikâyesine göre teşhis konur.
Eğer laboratuar sonuçlarında bir şey bulunduysa ona yönelik tedavi uygulanmalıdır. Psikiyatrik destek verilir ve gerekirse ilaca başlanır. Uykusuna dikkat etmesi önerilir. Kullanıyorsa alkol ve sigarayı bırakması önerilir. Varsa işte, evde stresle baş etme yöntemleri anlatılır, düzenli spor ve egzersiz yapması tavsiye edilir. Bâzen hastalarda gıda duyarlılığı veya bağırsak problemleri olabilir. Bunlara yönelik tetkik ve tedaviler de planlanmalıdır.
Bu hastalığa yakalanmış kişilere hastalıkları hakkında detaylı bilgi vermek endişelerini gidermek gerekir. Çünkü kişi çâresizdir, tetkikleri normal olduğu için kendisi bile hasta olduğuna inanmaz. En son araştırmalardaki hormonal dengesizliğe ve asidoza yönelik olumlu uyarılar verilerek vücudun kendi tamir ve tedavi mekanizmalarını düzenleyen NÖRALTERAPİ ile bu hastalara yardımcı olunabilir. Bağışıklık sistemi, hormonal düzen, lenfatik akım ve sinir sistemi hepsi bir bütündür. Birinde meydana gelen aksaklık domino taşları gibi birbirini etkiler ve/veyâ tetikler. İşte Tamamlyıcı Tıp metotlarından olan Nöralterapi; vücudu bir bütün olarak ele alıp bütünsel tedaviyi hedeflemektedir.
İlave edilecek en etkili tamamlayıcı tedaviler ise; beslenme ve bağırsak flora düzenlenmesi, egzersiz, bilişsel davranışsal yaklaşım ve girişimsel tedaviler. Şikayetlerin belirgin olduğu durumlarda tedavinin hızlı olması ve hormon bezlerinin kendi kendini düzenlemesi için girişimsel tedaviler uygulanır. Yine bağırsak florasının bozulması veya bazı yiyeceklere duyarlılık varsa bunların düzenlenmesi tedaviyi hızlandırır. Bozucu alan oluşturabilecek geçirilmiş travma ve ameliyat bölgelerinin regülasyonu sağlanmalıdır. Tedavinin devamlılığı koruyucu yöntemlerin kullanılmasıyla oluşturulmalıdır. Vitamin ve mineral desteğiyle veya antidepresan ilaçlarla kalıcı tedavi beklemek fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır. Diğer Tamamlayıcı tedaviler; Manyetik ve elektriksel etkilenmeler KYS'ne sebep olmuş ise biorezonans manyetik alan tedavileri ilave edilmelidir. Ozonterapi tedavisi akut dönemlerde ve hızlı rahatlamaya ihtiyaç duyulan erken dönemlerde uygulanabilecek geçici tamamlayıcı tedavilerdendir.
Sonuç olarak; KYS'nin tanısı ve tedavisi güçlükler içermektedir. Etkili tek bir yöntemden bahsetmek mümkün değildir. Tedavide sebebe yönelik bütünsel yaklaşımlar kullanılmalı, koruyucu yöntemlerle kalıcılık sağlanmalıdır. Sadece şikayetleri azaltacak ilaç tedavilerine başvurmak, vitamin, mineral, antidepresan, ağrı kesici ilaç kombinasyonlarından fayda beklemek hastalığın ilerlemesine zemin oluşturacaktır.